Roma’nın Yıkılışı: Batı Roma İmparatorluğu’nun çöküşü, MS 410
‘Roma’nın Yıkılışı: Batı Roma İmparatorluğu’nun çöküşü, MS 410’ başlıklı bu yazım taslak niteliğinde olup, gramer ve anlatım hataları içerebileceği gibi akademik kaynak olarak kullanılacaksa dikkatle kontrol edilmesi tavsiye edilir.
Dünyayı ele geçiren şehrin kendisi alındı. (Jerome)
24 asır önce Galyalılar’ın Roma’ya saldırması, Roma tarihçisi Livius’un[1] kayıtları sayesinde hala hatırlanmaktadır. Roma şehri aşağıda yanarken Capitoline Tepesi‘ndeki son tahkimatlarını savunan Romalıların fedakarlıkları ve cesaretlerini anlatılmaktaysa da arkeologlar bu döneme ait yanmış bir tabaka veya başka bir hasar kanıtı bulamamışlardır. Livius’un vatanseverlik duygusunu pekiştirmeye çalışan öyküsünün aksine Galyalıların hiçbir zaman Capitoline tepesine dayanmadığı, Romalıların rüşvet vererek şehirlerini koruduğu sanılmaktadır. Bu felaketten sonra Romalılar, tüm Akdeniz havzasından kuzeydeki Kuzey Denizi plajlarına, Doğu’daki Kızıl ve Hazar Denizlerinin kıyılarına kadar antik dünyanın büyük kısmına hükmetmeyi başaran büyük bir imparatorluk kurmayı başarmışlarsa da tarih sahnesinden silinmeleri asırlar sonra bir başka barbar saldırıları yüzünden gerçekleşecekti.
Roma ve Barbarlar: Germenlerin Yükselişi
8 yüzyıl sonra Barbarlar, Avrupa’yı yakıp yıkarken bir zamanların kudretli Roma İmparatorluğu artık onları durdurabilecek güce sahip değildi. Bu yüzden Vizigotlar MS 410’da artık küçük bir kasabadan geniş bir metropol haline gelen ve nüfusu 10-20 kat artan Roma önlerinde belirdiğinde bu durum şehirlerinin dokunulmaz olduğunu düşünen Romalılar için yıkıcı bir psikolojik darbe olmuştu. Kudretli imparatorluğun başkentinin yaşadığı ilk düşman işgaliyle yüzleşmek zorunda kalan Romalılar artık hâkimiyet dönemi sona erdiğini bu acı tecrübe ile anlamışlardı.
Augustus MÖ. 27’de imparator olduktan sonra, Batı dünyasının merkezinde yerini alan Roma İmparatorluğu yaklaşık altı yüzyıl boyunca gücü elinde tutmayı başarmıştı. Bu süreçte kültür, ekonomi, siyaset, mühendislik ve askeri açıdan baskın bir güç olan imparatorluk, Atlantik Okyanusu’ndan Hazar Denizi’ne uzanan bölgeyi kontrol ediyordu.3. yüzyıldan itibaren güç kaybına uğrayan Roma’nın çöküşüne yol açan olaylar, yükselişi kadar dramatik olmuştur. Dördüncü yüzyıla gelindiğinde Roma’nın görkemli günleri çoktan geride kalmış olup, imparatorluğu kuzey sınırları boyunca kuşatan “barbarlar”a (Germen kabileleri) karşı sınırlı kaynaklar yeterli gelmemekteydi. 378’de Valens’in (364-378) Edirne Savaşı’nda aldığı ağır yenilgi birçok kıdemli askerin hayatına mal olmakla kalmayıp, batının askeri zayıflıklarını da ortaya çıkarmıştı.
Tehditle yüzleşmek ve sınırdaki çatışmaları yönetmek için kalbinde görkemli başkent Roma olan imparatorluğunun güç merkezini kuzeye taşımak gerekti ki bu dönemde imparatorlar İtalya’nın kuzeyinde Milano ve Aquileia’da hatta bugün Almanya sınırında bulunan Trier gibi şehirlerde yaşamaya başladı. İmparatorluğun gücü zayıfladıkça, Roma şehrinin siyasi ve askeri önemi azaldıysa da düşmanları için hala fethedilmeyi bekleyen sembolik bir hedef olarak kaçınılmaz kaderini bekliyordu. Bir zamanların ulaşılmaz ve kudretli şehri Roma 5. Yüzyıl başlarında kendini savunmak zorunda hissettiğinde surlar iki katına çıkarılmış, kapılar güçlendirilmiş ve tüm şehir işgale karşı alarma geçmişti.
Doğu Fetihleri
Dördüncü yüzyılın sonunda Vizigotlar’ın toprakları Hunlar tarafından işgal edilince Tervingi ve Greuthungi kabileleri Roma İmparatorluğu‘nun içindeki topraklara yayılmak istediler. Roma ordusu ile Balkanlar’da yaşanan çok sayıda çatışmadan sonra 382’de Roma imparatoru I. Theodosius (379-395), Vizigotlar ile bir anlaşmaya vardı. İmparator Vizigotları sembolik liderliği altında bağımsız bir ulus olarak tanıyacak karşılığında Tuna’nın güneyinde işgal ettikleri arazilerde yaşayan Vizigotlar ayrıca para karşılığında Roma ordusu çok ihtiyaç duyulan askerleri sağlayacaktı. Roma’da pek çok kişi bu karardan memnun kalmamıştır: Çoğu Hıristiyan olsa da Romalılar Gotları barbar olarak görmekteydi. Belki de bu yüzden yeni yerleşimcilerden mantıksız şeyler istenmiş ve vicdansız komutanların ellerinde acı çekmişlerdir. Bu duruma uzun bir kıtlık nedeniyle Gotların açlıkla karşı karşıya kalması da eklenince Romalılara karşı öfke duyan yerleşimciler kırsal bölgeyi yağmalamaya başlamıştır.
İmparator Magnus Maximus’un (383-388) Galya yenilgisinden sonra Theodosius (son kez) hem doğu hem de batıyı tekrar bir araya getirdi ve her türlü putperest ibadeti yasaklamıştır. Theodosius 395’te öldüğünde geriye varis olarak 18 yaşındaki Arcadius (395-408) ve 10 yaşındaki Honorius (395-423) adlı iki oğlunu bırakmıştı. İmparatorluk kardeşler arasında paylaşıldı: Arcadius, imparatorluğun doğu yarısını, Honorius ise batı yarısını kontrol etmeye başlamıştır. Deneyimsiz yönetim kırılgan Roma-Vizigot ittifakını daha da zayıflatmıştır. Frigidus Muharebesi, diğer adıyla Frigidus Nehri Muharebesi, 5-6 Eylül 394 tarihlerinde Doğu Roma İmparatoru I. Theodosius ile Batı Roma İmparatoru Eugenius arasında yapılmıştı. Bu savaşta Stilicho ile müttefik olup, Roma ordusunda eski bir komutan olan Alaric, 10 binden fazla adamını kaybettiği için imparatorluğun kendilerine borçlu olduğu düşünüyordu. Roma lejyonları geri çekilirken savaşta feda edilen, Romalılarca kötü kokan, acımasız vahşiler olarak görülmelerine aldırmayan Gotlar, Theodosius gibi kendilerine sert ama her zaman adil davranan asker kökenli büyük imparatora saygı duyuyordu.
Alaric ve Gotların Yükselişi
Theodosius MS 395’te öldüğünde, imparatorluk iki oğlu, doğuyu yöneten 18 yaşındaki Arcadius ve batıya başkanlık eden 11 yaşındaki Honorius arasında bölünmüştü. İmparatorluğun doğu kısmında yer alan Vizigotlar, genç Arcadius’un becerikli saray danışmanlarına şüphe ile bakıyorlardu. Açıkçası kısa sürede son derece beceriksiz olduklarını kanıtlayacak her iki imparatora da “gölge imparatorlar”denilmekteydi. Theodosius’un vaatlerinin ve iyi niyetinin onunla birlikte öldüğü gittikçe daha belirgin hale gelmişti. Roma sarayında artık Gothlara yıllık gıda yarımının azaltılması veya tamamen kaldırılması konusu tartışılıyordu. Bu belirsizlik Vizigotların geleceğe güvenle bakmasını engelliyordu bu yüzden kabile şefleri, Balthi ailesinden 25 yaşındaki Alaric’i çıkarlarını korumak için lider seçmişlerdir.
Alaric
MS 370 civarında Tuna’nın ağzında bir adada doğan Alaric, bir gün Roma lejyonlarına komuta etmeyi umarak büyümüştü. Diğer yetenekli Goth gençleriyle birlikte, beş yıl boyunca Theodosius’un devlet destekli Generaller Okulu’na katıldı. Orada deneyimli Romalı askerler ona silah kullanma, binicilik, taktik gibi savaş sanatlarının yanı sıra yabancı diller (Yunanca, Roma, Aramice ve Almanca) ve diplomasi konularında yoğun eğitim vermiştir. İmparator bazen sınıfa kendisi ders verirken ayrıca Üstat Flavius Stilicho gibi hocalar da derslere girmekteydi. Alaric gibi tercih edilen öğrenciler kraliyet ailesinin misafirperverliğinden faydalanıyorlardı ki genç Goth burada Theodosius’un oğulları Arcadius ve Honorius ile küçük kızı Galla Placidia ile arkadaş olmuştu ki sonraki yıllarda hepsiyle farklı koşullarda buluşacaktır. Arcadius, Vizigotların ücretini düşürdükten sonra, barbarlar arasında öfkeli intikam çağrıları yükseldi. Bu yüzden Alaric, halkını Aquileia’da birlikte savaştıkları lejyonlara karşı yeni bir savaşta yönetmek zorunda kalmıştır.
Konstantinopolis’in kuzeybatısındaki Moesia’daki Goth çiftçiler pulluklarını bir kenara bırakarak ve bir kez daha mızraklarını ellerine almıştır. Tuna Nehri’nin kuzeyindeki ormanlardan gelen diğer savaşçılar da Alaric’in çağrısına kulak vermiş, Konstantinopolis’in eteklerine yaklaşana kadar Makedonya ve Trakya’daki tüm limanları ve şehirleri yağmalamışlardır. Genç İmparator Arcadius, açık savaşta Gotlarla karşılaşabilecek cesarete ve birliklere sahip değildi ama Alaric’de kısa sürede şehrin surlarını aşmanın kolay olmadığını anlamıştı. Arcadius, yıkımı durdurmak için yumuşamış ve Alaric’i doğuya magister militum[2] rütbesiyle atamıştır. İstediğini elde eden ve unvanını doğuda koruyan Alaric, daha fazlası için birliklerinin başında batıya batıya, Batı Roma ordularının komutanı General Flavius Stilicho’nun onunla yüzleşmeyi beklediği Tesalya’ya dönmüştür.
Stilicho
Bir Vandal süvari subayı ve Romalı bir annenin oğlu Stilicho, o an için imparatorluktaki en güçlü adam konumundaydı. Theodosius’un yönetimi altında imparatorluğun birleştirilmesine yardımcı olan çok etkili bir figür olan Stilicho, Theodosius’un MS 395’te ölümünden sonra daha da güç kazanarak naiplik ettiği Honorius’a rehberlik etmekteydi. Alaric, gıda yardımı ve magister milis rütbesi isteğini bildirmişse de Honorius adına konuşan Stilicho’dan tüm taleplere hayır yanıtını almıştır. Gotlar, özellikle Roma ordusuna asker sağlamalarını sağlayan maddeyi beğenmiyor, Theodosius ile yapılan eski ittifakı yeniden yazdırmayı umuyordu. Selanik’teki aceleyle inşa edilmiş kazıklı setin ardında bekleyen Alaric, Stilicho’nun Batı ve Doğu Roma birliklerinden oluşan büyük ordusunun saldırısını bekliyordu. Saldırı hiç gelmedi çünkü Doğu ve Batı sarayları arasındaki güvensizlik had safhaya çıkmıştı. Arcadius’un saray danışmanları, Honorius üzerinde zaten tam kontrole sahip olan Stilicho’nun kazanacağı zafer ile doğu İmparatorluğu üzerindeki etkisini de artıracağından endişeliydi. Bu yüzden Arcadius, Stilicho’ya doğu ordusunu Konstantinopolis‘e göndermesini ve hemen İtalya’ya dönmesini emretmiştir. Alaric, şaşkınlıkla Stilicho’nun ordusunun aniden savaş alanını terk ederken izlemiş, Got savaşçıları karşılarında bir engel çıkmadan Thermopylae yoluyla Attika’nın köylerini yıkıp, yağmalayarak Atina’ya girmişlerdir. Yüklü bir savaş ganimeti karşılığında Atina’yı bağışlamış, Corinth, Argos ve Sparta’nın da hazinelerine el koymuştur.
Yunanistan Savaşları
MS 397 baharında Stilicho, Alaric’in Yunanistan’daki hakimiyetine son vermek için büyük bir güçle geri dönmüş, kuşattığı Got ordusunu Pholoe Dağı’nın kurak yamaçlarına kadar sürerek aç ve susuz bırakmıştı. Erken zafer sarhoşu olan Stilicho, Yunanistan’ın tiyatrolarının ve dansçılarının tadını çıkarmak için zaman ayırdığında Alaric askerlerini, esirlerini ve ganimetini kuzeybatı Yunanistan’ın Epirus kıyısına taşıyarak kuşatmayı kırmayı başarmıştır. Stilicho’nun Alaric’in daha sonra onu Doğu İmparatorluğu’na karşı kullanabilmesi için bilerek gitmesine izin verdiği söylentileri imparatorluk boyunca yayılmıştır. Buna karşın Doğu İmparatorluğu Alaric’i Stilicho’ya karşı kullanmayı umduğundan kendisine Trakya dışındaki tüm Yunan ve Balkan eyaletlerini kapsayan İllyricum Eyaleti valisi ve komutanı görevi verilmiştir.
llyricum’da dört yıl boyunca barış hüküm sürmüşse de Alaric ile ilişkisi olmayan Konstantinopolis’teki bağımsız bir Got paralı asker grubu, şehrin kontrolünü ele geçirince işler değişmiştir. Gotlar kısa sürede devrilmiş ve 7 bini şehir içinde katledilmişse de Konstantinopolis’te doruğa ulaşan Germen düşmanlığı çıkan isyanda bir katkısı olmasa da Alaric’i etkilemiş unvanı geri alınarak topraklarını terk etmesi istenmiştir. Bu sırada Radagaisus adlı doğu Got savaş lordunun liderliğinde Vandallar ve Alanlar Pannonia’dan ilerlemekte Stilicho ise savaş için ordusunu hazırlamaktaydı. Batı Roma topraklarının savunmasız kaldığını gören Alaric, Kasım 401’de İtalya’ya vardığında önce Venetia ve bugünkü Torino yakınlarında yer alan Po Nehri’nin bereketli ovasındaki kasabaları tek tek fethetmiştir. Vizigotlar İtalya’da ilerledikçe ele geçirdikleri erzakları kullanıyor olsa da Alaric birliklerini uzun süre birliklerini besleyemeyeceğini biliyordu. Bu yüzden Milano’daki imparatorluk konutunda ikamet eden korku içinde titrerken, Stilicho’nun hemen dönmesi için dua eden imparator Honorius’a taleplerini sunmaya karar vermiştir.
Paskalya Savaşı
Kışın ortasında Stilicho, Radagaisus’un ordusunu ezmeyi başardıktan sonra 12 bin usta askeriyle Alplerin buzlu arazisinde Vandal ve Alan ordusundan artanları da katletmiştir. Stilicho, 402 Şubat ayında geri döndüğünde, Alaric üç ay boyunca kuzey İtalya’yı yağmalamış durumdaydı. Honorius Roma’da bile yaşamıyordu, Ravenna’da bir sarayı vardı. Alaric’in süvarileri Milano banliyolarında boy gösterdiğinde dehşete kapılan Honorius, Milano’dan kaçmış, Got atlıları tarafından neredeyse ele geçirilecekken Tanarus Nehri üzerinde yer alan etrafı surlarla çevrili Ligurya kasabası Asta’ya sığınmıştır. Alaric şeflerinin aksi yöndeki uyarısına aldırmadan imparatoru Asta’ya doğru takip etmeye karar vermiştir. Alaric’in karşısına çıkarak Milano’yu savunan Stilicho, önce hasmını birliklerini Pollentia’ya taşınmak zorunda bırakmıştır. Roma kuvvetleri, Alaric’in tahmini 20.000 savaşçısın iki katı sayıya sahip olmasına karşın Stilicho adamlarını Got tahkimatları üzerine sürmemiş 6 Nisan Paskalya Pazarına dek bekleyerek Aryan inancından Hıristiyanlar olan Alaric ve adamlarının dini festivali kutlamasını fırsat bilerek saldırı emrini, vermiştir:
“Roma’nın dostları, öfkeli İtalya’nın intikamını alma vakti geldi! Tiber Baba’yı kalkanlarınızla koruyun!”
Gothlar böyle kutsal bir günde bir saldırı beklemediği için hazırlıksız yakalanmış, Alan süvarilerinin de yardımıyla Stilicho şaşkın durumdaki Vizigot kuvvetlerini mağlup etmeyi başarmıştı, Gotlar hem ganimetlerini hem de kadınlarını terk ederek kaçmak zorunda kaldılar. Gotlar tarafından köleleştirilen İtalyan ve Yunan kadınlar evlerine ve ailelerine geri dönebildiler. Stilicho ve askerleri Vizigot kampını ele geçirerek, eşi ve oğullarını rehin aldığı Alaric’e İtalyan yarımadasını terk etmesi ya da rehineleri bir daha asla göremeyeceği uyarısında bulundu.
Radagaisus
Honorius zaferin ardından Roma’ya giderek savaş arabasıylaı başkentin sokaklarında muzaffer bir geçit töreni düzenledikten sonra burada siyasi birliği pekiştirmek için Senato’ya saygılarını sunmuştur. Aslında sevinmek için henüz erkendi çünkü İtalya’yı terk etmek zorunda kalan Alaric intikam peşinde adam toplamaktaydı. Vizigotlar üzerindeki son zaferin kısa sürüleceğinden korkan Stilicho ise bu sırada sarayı bataklık ve tahkimatlarla korunan bir liman kenti olan Adriyatik kıyısı yakınlarındaki Milano’dan Roma’nın 350 km kuzeydoğusundaki Ravenna’ya taşımaya karar vermişti. Honorius’un Senato’ya jestleri ne de generalin stratejik değişimi yaklaşan felaketi önlemek için yeterli olmayacaktı. 403 sonbaharında Alaric Verona’ya saldırdıysa da Stilicho tarafından tekrar yenilgiye uğratıldı. Ve doğu Illyricum’a çekilmek zorunda kaldı. Stilicho, Vizigotları parayla satın alabileceğinede inanıyordu ancak Alaric’in adamlarının fiyatı ucuz değildi ve Senato’yu bu parayı ödemek konusunda ikna etmesi kolay olmadı. Bir yıl içinde Stilicho, Honorius’u İllyricum’da Askerlerin komutanı olarak Alaric’i yeniden atamaya ikna etti. Bu hem hasmını yatıştıracak hem de Illyricum’un yasal egemenliği olan Doğu imparatoru Arcadius’a üstünlük sağlayacak ustaca bir hamleydi. MS 405’te Radagaisus, Tuna havzasından büyük bir Doğu Got istilasına öncülük ettiğinde planları kesintiye uğrayan Stilicho, Radagaisus’u yenmeyi ve idam ettirmeyi başarmıştır.
Gaspçı İmparator: Constantinus
406’da Vizigotlar[3]’dan kaçan Suebi[4], Vandal[5] ve Alanlar[6], Ren’i geçerek Galya’nın bazı kısımlarını işgal etmiş Roma sınır savunmasını dağıtmıştır. Stilicho, Alaric’e “Benimle birlikte Doğu İmparatoru’na karşı savaşın, Illyricum’u oradan ayırarak Honorius’a ilhak edin.” Şeklinde bir mesaj göndermişti. Barbar istilasına ek olarak bir de İngiltere’den gelen ve tahtı ele geçirmek isteyen Britanya valisi General Flavius Claudius (III.) Constantinus ise İngiltere’de ve Galya’da destek bulmuş, 407’de ordusu tarafından imparator ilan edilmişti ki Galya ve İspanya onun kontrolü altındaydı. Alaric, 408’de Noricum’a (güney Avusturya ve Slovenya) yürüdü ve 4.000 altın 408’de Noricum’a (güney Avusturya ve Slovenya) yürüdü ve sıkıntıları için 1800 kg altın yıllık haraç istedi. Alaric, Constantinus’a karşı harekete geçek için para istiyordu. Honorius ve Senato, Alaric’in Constantinus’la başa çıkabileceğini umuyorlardı ancak Alaric altınlarını almadığı için Constantinus’a saldırması için bir sebep yoktu. Bu süreçte Batı İmparatorluğu’nu domino yığını gibi çökerten bir dizi ilişkili olay meydana geldi.
Olympus
Arcadius aniden ölmüş ve yedi yaşındaki II. Theodosius varisi olarak kalmıştı. Stilicho bu durumu Illyricum için baskı fırsatı olarak değerlendirmek istediyse de işler umduğu gibi gitmedi. Romalılar hatta Lejyonlar bile Stilicho’nun Alaric’ten kurtulamamasının nedenini Alaric’in kendisi gibi bir Alman asıllı bir barbar olmasına bağlıyordu. Stilicho’nun bir Romalı anneye sahip olduğunu, Roma kültüründe büyüdüğünü ve Roma’yı birçok kez kurtardığını hatırlamıyordu. Şahin Roma senatörü Olympius liderliğindeki muhalifler açıkça savaş istiyordu. Tüm sorunlar Stilicho’nun hatası gibi görünüyordu ki Doğu’daki niyetini sorgulanan Stilicho’nun tahtı ele geçirmek istediğine dair imparatorun kulaklarına kadar ulaşan ihanet dedikoduları yayılınca 408’de Honorius, Olympus’un etkisiyle eski naibi Stilicho’yu tutuklattı. Olympius adlı bir saray yetkilisi, Stilicho’nun genç Theodosius’a suikast düzenlemeyi planladığı söylentisini yaydı, böylece general doğu İmparatorluğunu kendi oğluna teslim edebilecekti.
13 Ağustos 408’de Honorius lejyon komutanlarını karargahlarına gönderdikten sonra Stilicho’yu zincirlere vurarak, zindana attırdı. 23 yıl boyunca Roma’ya sadık bir şekilde hizmet etmiş olan Stilicho 22 Ağustos’ta Stilicho zindan çıkarılıp, başı kesilerek öldürülmüştür. Böylece Alaric ile barış yapmak için tek gerçek şans böylece ortadan kayboldu. Stilicho öldüğünde, Germen işgalcileriyle anlaşmaya aracılık etmeyen muhalifler, başta Olympius’un arkadaşları olmak üzere siyaset sahnesinde yükselirken Stilicho’nun anlaşmasını da bozmayı ihmal etmediler. Roma jejyonları nefretle Stilicho döneminde pek çok kasabada varlıkları hoş görülen Alan, Vandal ve Got aileleri ile orduda görev yapan barbar askerleri katletti. Yaklaşık 30.000 barbar asker ve hayatta kalan kadın ve çocuklar Alaric’e sığınmak zorunda kaldı. Romalılarla birlikte sadece Sarus’un Gotları ve bir grup Hun kalmıştır.
Roma Kuşatmaları
İmparatorluğa verdiği taahhütten kurtulan Alaric 409 yazı sonlarında hemen harekete geçerek İtalyan yarımadasına girerek Aquileia, Concordia, Atltinum ve Cremona’yı kolayca ele geçirdikten sonra Ariminum’u ele geçirmek için harekete geçmiştir. Alaric, İtalya’nın omurgasındaki köylerde yağmalarken önce Ravenna’ya kaçan Honorius’un ayrıldığı Milano üzerine yürüdü. Milano’ya saldırmaktan son anda vazgeçen Alaric güçlerini Roma’ya yöneltmiş ve şehrin 13 kapının hepsini kuşatmışsa da yeni takviye edilmiş kapıları aşmayı denemek yerine şehrin Tiber nehri ağzındaki limanı Portus Augusti’yi işgal etmiştir. Şehirdeki başta gıda maddeleri olmak üzere her şey kısa sürede azalmış, yiyecek kıtlığının yanı sıra, sokaklar cesetler dolmuş ve Roma’yı pis bir koku kaplamıştır. oma çeteleri barbarlara öfke ile bakmakla birlikte silaha sarılıp karşı koymaktansa Stilicho’nun ailesini günah keçisi yapmış, oğlu öldürüldü ve masum dul eşi Senato’nun emriyle boğulmuştur. Senato’nun elçileri Alaric’in yanına vardığında ve Got liderini Roma’nın silahlı halkıyla tehdit ettiğinde adam “Saman ne kadar bekletilirse, o kadar kolay biçilir” cevabını vererek yüzlerine gülmüştür. Alaric, kuşatmayı kaldırmasının karşılığında Roma şehrindeki tüm altın ve gümüşün kendisine verilmesini ayrıca tüm barbar kölelerin serbest bırakılmasını istemiştir. Tarihçi Zosimus’a[7] göre, Roma delegeleri Alaric’e “Bize ne kalacak?” sorusunu sorduklarında, alaylı ve basit bir ifadeyle “Yaşamlarınız” cevabını almışlardı.
Senato Muhalefeti
Alaric’in askerleri 408’de Roma’yı kuşattığında Roma’nın ne kadar güçten düşmüş olduğu ortaya çıkmıştır. Roma Senatosu imparatorluk aristokrasisini gerçekten temsil etmediği gibi yozlaşarak imparator için etkili bir danışma organı olma özelliğini de yitirmişti. Geniş arazilere sahip aristokrat toprak sahipleri imparator Theodosius döneminde yerlerini yeni ve sadık bir kamu sınıfına bırakmıştı. Theodosius imparatorluğu Hıristiyanlaştırmış olsa da Senato’da pagan muhalefeti hâlâ baskın durumdaydı. Romalı asillerin büyük bölümü Theodosius’un Hristiyanlığı dayatma kararının felakete yol açacak bir ihanet olarak görürken kentin görkemli geçmişine dönmenin tek yolunun antik Roma tanrılarına olan inancın korunması olduğuna inanmaktaydı.
Alaric surların önünde belirdiği zaman Ravenna’daki imparator Honorius kente yardım etmeyi reddetmiştir. Bu süreçte korku ve paranoya içindeki halk öfkesini barbar sempatizanı olduğu düşünülen kişilerden çıkarırken, Senatörler, Alaric ile müzakere ederek kuşatmadan kurtulmaya çalışmaktaydı. Alaric’in kardeşi Athaulf’un ek Gotik ve Hun güçleri ile gelmesiyle birlikte, acı sonun farkına varan Roma, ateşkes yapılması gerektiğini fark etti. Sonunda Alaric, kuşatmayı 12 ton altın, 13 ton gümüş, 4.000 ipek tunik, 3.000 polar ve 3.000 kilo biber ve tüm barbar kölelerin serbest bırakılması karşılığında kuşatmayı kaldırmayı kabul etti. Roma Senatosu umutsuz durumdaydı: altın ve bronz heykeller eritilmeliydi ve hazine tamamen boşaltılmıştı, ancak kuşatma sona erince malzemeler gelmeye başlamıştır.
Alaric ve Athaulf
Hazineleri ve rehineleri aldıktan sonra Alaric ve kardeşi, özünü tuttu ve kuşatmayı kaldırdı, ancak İtalya’yı terk etmemiştir. Kışın geri kalanını geçirmek üzere Etruria’ya yerleşmiş hatta Honorius ile yeni bir ittifak umuduyla müzakerelere başladıysa da aylar geçmesine rağmen para, arazi ve diğer talepleri reddedilmiştir. Gerçekte, bu görüşmeler Roma birlikleri doğudan gelene kadar geciktirici bir taktikten başka bir şey değildi ama yeni serbest bırakılan barbar kölelerle Alaric’in safları şişmişti. Honorius, Alaric’e Stilicho’nun verdiği unvanın yeniden verilerek barbarların taleplerini yumuşatabileceği önerildiğinde Honorius, “böyle bir onur asla Alaric veya akrabaları tarafından yapılmamalıdır” sözleriyle reddedilmiştir.
Gotlar şehirden ayrılırken Honorius Roma’ya Valens komutasında 6.000 asker sevk etmeye kalkışmışsa da Alaric, Romalıları fark edince pusuya düşürmüş ancak 100 lejyoner Roma’ya dönebilmiştir. Buna karşın hemen hemen aynı zamanda Athaulf komutasındaki Gotlar Olympius liderliğinde Romalılar tarafından saldırıya uğramış, 1000 kadar kayıp vermişlerdir. Athaulf güçlerini toplayarak Roma güçlerine yeniden saldırdığında Olympius, önce Ravenna’ya çekilmiş ardından Dalmaçya’ya kaçmışsa da Honorius tarafından görevden alınmıştır. Honorius, geçmişte Stilicho ve Alaric arasındaki ittifakın oluşturulmasında etkili olan komutanı Jovius’u Alaric ve Athaulf’u Ariminium kentine yeni bir ittifak müzakere etmeye davet etmekle görevlendirmiştir. Alaric’in şartları basitti: yıllık altın ödemesi ve yıllık tahıl arzının yanı sıra Venetia, Noricum ve Dalmaçya eyaletlerinde Gotların yerleşmesi için arazi tabii bir de Roma ordusunda general rütbesinde deısrar ediyordu. Kendisine tahıl arzı için evet, toprak ve generallik için hayır cevabı verildiğinde Alaric, Roma’yı yağmalama ve yakma tehdidiyle toplantıdan ayrılmıştır.
Yeni İmparator Attalus
409 yılı Ekim ayı sonunda Athaulf tarafından desteklenen Alaric’in Goth, Vandal, Alan ve Hunlardan oluşan 40.000 kişilik ordusu kentin kapısına dayanmıştır. Gothlar, kuşatma boyunca yYiyecek tedarikini garanti altına almak için Afrika eyaletinden gelen büyük tahıl sevkiyatlarının yapıldığı Ostia Limanı‘nı işgal etmeyi de ihmal etmemiştir. Goth lideri düşmanının Roma değil Honorius olduğunu ilan ederek, Senato’dan Honorius’un otoritesini feshetmesini yeni bir imparator seçmesini aksi takdirde Roma’nın tahıl arzını kesmekle tehdit etmiştir.
Pagan asiller başka bir kuşatmayı önlemek ve Roma’nın geleneksel tanrılarına geri dönme umuduyla Alaric’i dinlemek isterken karşı taraf boş durmamış alelacele Yunan asıllı vali Flavius Priscus Attalus’u taç giydirerek imparator ilan edilmiştir. Alaric, Attalus’u taleplerini karşılamaya zorlamak için Portus Augusti’yi bir kez daha işgal edince yeni imparator Alaric’e istediği unvanları vermiştir. Honorius’un kız kardeşi Galla Placidia, Alaric tarafından yakalanmış ve Ravenna ile gelecekteki anlaşmalarda bir pazarlık unsuru olarak Roma’da rehin tutulmuştur. Roma’da yerine seçilen Attalus ve Alaric’in ordusu kapılarının dışındayken Honorius, Doğu başkentinden destek için yaklaşık 4.000 adam olmak üzere altı lejyon geldiğinde Konstantinopolis’e kaçmak üzereydi. Konstantinopolis’in gönderdiği askerler ve Afrika valisi Heraclian’ın tahıl yüklü gemilerini Ostia’ya göndermeyerek kendisine destek vermesi üzerine Honorius, Ravenna’da kendisini güvende hissetmiş ve yerinden kımıldadamıştır.
Alaric ordusunun gücüne rağmen, tahıl tedariğinden kesilerek “hayalet kasaba”ya dönüşen Roma’nın ülkenin diğer bölgelerinin Honorius’a sadık kaldığını dolayısıyla vergilerinden gelir elde edemediğini görünce çok da kıymetli olmadığını görmüştür. Alaric bu yüzden Attalus’u tahttan indirerek 410 Temmuz’unda Ravenna’dan birkaç mil uzakta Honorius ile müzakereleri başlatarak iyi ilişkiler kurmaya yönelmiştir.
Roma’nın Yağmalanması
Bununla birlikte hızla değişen ittifaklar ve karşıtlıklar kırılgan ateşkesin uzun sürmeyeceğini göstermişti; Ravenna‘da Alaric’in eski düşmanı Sarus da vardı. Alaric yeniden Honorius’a güvenilmeyeceğine ikna olunca yeniden üçüncü kez Roma üzerine yürümüş, askeri ya da siyasi açıdan başka bir kuşatmaya dayanacak durumda olmayan kent 24 Ağustos 410 gecesi Porta Salaria[8] adlı kapı açılarak Vizigotları şehre kabul etmiştir. Kapıyı kimin açtığı bilinmemekte olup, bir dedikoduya göre Alaric’in Senato’ya hediye olarak gönderdiği köleler tarafından açıldıysa da Pagan çevreler kentin teslim edilmesinde Hristiyanları ihanetle suçlamıştır. Geç Antik Çağ ve Erken Ortaçağ uzmanı İngiliz tarihçisi Peter Heather Roma İmparatorluğu’nun Düşüşü kitabında Alaric’in birliklerini kontrol etmeye çalıştığına dair kanıtlar sunularak Got liderin kentin yağmalanmasını istemediği ileri sürülmektedir. Buna karşın Alaric’in ordusunda görev yapan Hunlar özellikle yağma ve cinayet ile ilişkilendirilmektedir.
Vizigotlar Roma’yı 3 gün boyunca yağmalamış olup, kutsal mekanlar dahil şehir genelinde çok sayıda yağma, saldırı, tecavüz ve cinayet olayı gerçekleşirken şehrin çeşitli yerlerinde yangınlar çıkmıştır. Alaric geri çekilme emri verene dek Aziz John Lateran Bazilikası’ndaki sunağın üzerinde yer alan Constantine’in hediyesi 272 kg ağırlığındaki gümüş kubbe kaybolurken, depolar boşaltılmış, eski Senato binası yakılmış, evler ve pagan tapınaklar değerli her şeyden arındırılmış, İmparator Honorius’un kız kardeşi Galla Placidia kaçırılmış, çok sayıda Romalı tutsak alınmıştır. Erken dönem Hristiyan Kilise Babaları’ndan Jerome bu olayı “Dünyayı ele geçiren şehrin kendisi alındı” sözleriyle kaydetmiştir.
Sonrası
Roma İmparatorluğu hayatta kalmışsa da yağma kent tarihinde silinemeyen bir iz bırakmıştır. Bununla birlikte Alaric’in zaferi kısa ömürlü olmuş, güneye inerek Sicilya’ya gitmeye kalkmışsa da Reggio’da filosu bir fırtınada yok olmuş, kısa süre sonra Cosenza’da Alaric şiddetli bir ateşli hastalığa yakalandı. Halkı tarafından yas tutan Alaric, öldüğünde sadece 40 yaşındaydı ki Busento Nehri yatağındaki mezarının yeri bilinmemektedir. Kimsenin tam mezar yerini bilmediğinden emin olmak için cesedi gömen tüm köleler öldürülmüştü. Alaric’in ani ölümü Hristiyanlarca Roma’nın kutsal mekanları yağmalayan barbar lider için ilahi bir intikam olarak görülmüştür. Kardeşi Athaulf, Galla Placidia ile evlendi ve Vizigotların yeni kralı olmuşsa da MS 415’te ölmüş, muhtemelen öldürülmüştür. Galla Placidia, Constantinus ile evlenmek zorunda kalmış, bu evlilikten III. Valentinianus (MS 425-455) doğacaktır. Bu süreçte Vizigotlar Roma’dan ayrılmış ve İspanya’ya kalıcı olarak yerleşmiştir. Gotların İspanya’ya hakimiyeti 8. yüzyılın başlarında Müslüman Arapların bölgeyi fethine kadar sürmüştür.
Roma 455 yılında bu sefer Vandallar tarafından 4 gün boyunca ikinci kez yağmalanmıştır. 476’da ise bir Germen lideri olan Odoacer, batının son Roma imparatoru Romulus Augustulus’u tahttan indirerek, batı dünyası üzerinde sekiz yüzyıldan fazla süren Roma hakimiyetine son vermiştir. Sonradan Bizans adıyla anılacak Doğu imparatorluğu MS 1453’te Osmanlı Türklerine düşene kadar hayatta kalacaktı hayatta kalacaksa da Roma Çağı artık sona ermiştir.
Roma sonrasında da işgal edildi
Roma kentine gelince başka işgaller de görmüştür: 1084’te Güney İtalya’nın Norman yöneticisi Robert Guiscard, Castel Sant’Angelo kalesinde saklanan Papa VII. Gregory’yi kurtarmak için Porta Latina kapısından girerek Roma’ya saldırmıştır. Uzun süren kuşatmalar veya kötü organize edilen saldırılardan farklı olarak Guiscard’ın saldırısı son derece profesyonelce olup, muhtemelen birkaç saat içinde papanın başarılı bir şekilde kurtarılmasıyla sonuçlanmış ve birkaç kilise dışında Roma çok az hasar görmüştü. Roma’ya en korkunç saldırılardan birisi ise 1527’de İmparator Şarlken’in[9] inatçı ordusu tarafından gerçekleştirilmiş olup, binlerce kaçırılmış, öldürülmüş, tecavüz ve işkence görmüştür. Birçok Avrupa kentinde hala birkaç Ortaçağ’dan kalma ahşap ev varken Roma’da yoktur çünkü Şarlken’in askerleri yakacak odun bulmak için evlerdeki kereste, kapı ve çerçeveleri sökerek Roma’nın ince taş evlere dönüşümünü hızlandırmıştır. Roma son olarak ise 2. Dünya savaşı sırasında Nazi Almanyası ve 7000 Romalının ölümüne yol açan uzun bir bombardıman sürecinin ardından Müttefikler tarafından işgal edilmiştir.
Kaynakça
Bunson Matthew. A Dictionary of the Roman Empire. New York: Oxford University. 1991
Bury.J.B. The Invasion of Europe by the Barbarians. New York: The Norton Library. 1967
Clark, G. Late Antiquity. Oxford University Press, 2011.
Claudian on LacusCurtius http://penelope.uchicago.edu/Thayer/E/Roman/Texts/Claudian/home.html
Dyck.L.H. Barbarians at the Gate: the 410 Sack of Rome. Military Heritage Magazine, October 2005
Gibbon Edward. The History of the Decline and Fall of the Roman Empire. Vol.III. London: Methuen & Co. 1909
Grant Michael. The Fall of the Roman Empire. New York: Colllier Books.1990
The Roman Emperors. Barnes & Noble Books, 1985.
Heather, P. The Fall of the Roman Empire. Oxford University Press, 2006.
Hornblower, S. The Oxford Classical Dictionary. Oxford University Press, 2012.
MacDowall Simon and Embelton Gerry. Late Roman Infantryman 236-565 AD. Osprey Publishing: Oxford. 1999
MacDowall Simon and Hook Christa. Late Roman Cavalryman 236-565 AD. Osprey Publishing: Oxford. 1999
MacDowall Simon and McBride Angus. Germanic Warrior 236 AD-568 AD. Osprey Publishing. Oxford. 1996
Montclair. Montclair State College, Wolfram Herwig. History of the Goths. Berkeley: University of California Press, c1988
Norwich John Julius. Byzantium The Early Centuries. London: Penguin Books.1990
Rodgers, N. Roman Empire. Metro Books, 2008.
Orosius Paulus. The Seven Books of History against the Pagans. Translated by Deferrari Roy. J. Washington: The Catholic University of America Press. 1961
Sommer, M. The Complete Roman Emperor. Thames & Hudson, 2010.
Twine Kevin, The City in Decline Rome in Late Antiquity. Middle States Geographer Vol. 25, 1992
Notlar
[1] Titus Livius, İngilizcede daha çok Livy olarak tanınan tarihçi, yazar. Ünlü bir Roma tarihi, Ab Urbe Condita, yazmıştır. Eserde Roma’nın kuruluşundan Augustus’un krallığı boyunca Roma tarihi ele alınmıştır. Livius Kuzey İtalya’daki Padova’nın yerlisiydi.
[2] Magister Militum Roma İmparatorluğunda ve cumhuriyet döneminde bugünün genelkurmay başkanına denk gelen memurluk rütbesi. İmparatordan veya Konsülden sonra askeri alanda en yetkili rütbe Magister Militumdur. Roma İmparatorluğunun ikiye bölünmesinden sonra her iki imparatorluktada bu rütbe sistemi devam etmiştir.
[3] Vizigotlar büyük bir Cermen kabilesi olan Gotların en büyük iki kolundan biridir. MS 370 yılından itibaren Kavimler Göçü ile beraber hareket eden en önemli topluluklardandır. Batı Roma İmparatorluğunun çökmesinden sonra Batı Avrupa tarihinin şekillenmesinde önemli rol oynamıştır.
[4] Suebi veya Sueviler, Kuzeydoğu Almanya’da yoğunlaşmış olarak yaşamış bir halkın adı olup, Sueviler hakkındaki ilk bilgiler liderleri Ariovistus’un Jül Sezar’la yaptığı MÖ 58’deki savaşa aittir. MÖ 9’da Drusus sınırı güvenli duruma getirene kadar Roma İmparatorluğu üzerinde Ren Nehri civarında tehdit olmuşlardır. Roma’nın yıkılışından sonra İspanya’ya gidip orada bir krallık kurmuşlardır.
[5] Vandallar, Doğu Cermen kavimlerindendir. Kavimler Göçü sırasında 5. yüzyılda Roma İmparatorluğu’nun değişik eyaletlerini yağmalamalarıyla tanınırlar. Bu eyaletler sırasıyla Galya (Gallia), Galiçya, Endülüs (Hispania Baetica), Kuzey Afrika ve Akdeniz adalarıdır.
[6] Alanlar, İskit-Sarmat kökenli göçebe halkın adıdır. Öncesinde bugünkü Kazakistan topraklarında yaşamaktayken Miladi dönemin başlangıç yıllarında ise Alanların büyük bir bölümü Volga ırmağını geçerek Don ırmağı civarlarına, Kırım ve Kuzey Kafkasya topraklarına gelerek bu bölgelerde uzun yıllar hâkimiyet kurmuşlardır. Alanların bir kısmı 4. yüzyılda Kavimler Göçüne katılmıştır. Kalanlar ise Kafkas coğrafyasında yerleşik hayata geçmişlerdir.
[7] Zosimus (MS 460-520), Doğu Roma İmparatoru Anastasius I’in hükümdarlığı sırasında Konstantinopolis’te yaşayan bir Yunan tarihçisiydi. Zosimus, Konstantin’in geleneksel çoktanrılı dini reddetmesini kınamakla da biliniyordu.
[8] Porta Salaria, 1921’de yıkılan Roma’nın Aurelianus Surları’nda bir kapıdır.
[9] V. Karl, V. Charles ya da Şarlken (1500-1588), Kutsal Roma İmparatoru, İspanya Kralı, Habsburg Hollandası Lordu ve Burgonya Kontu. Şarlken, 24 Şubat 1500 tarihinde Belçika’nın Gent şehrinde doğdu, babası Habsburg Hanedanından Yakışıklı Felipe, annesi ise Kastilya ve Aragon Prensesi Kastilyalı Deli Juana’ydı.